15.10.2025
“CUMHURİYET HALK PARTİSİ DÜŞENİN, EZİLENİN, KIRILANIN PARTİSİDİR; ÇÜNKÜ CUMHURİYET KİMSESİZLERİN KİMSESİDİR”
“İMZA VE İFTİRANAMELER TUTMUYOR; SAVCILAR ‘AYRI AYRI İDDİANAME YAPALIM’ DERKEN, AKIN GÜRLEK ‘AHTAPOT DEDİK, BÜYÜK KONUŞTUK, İLİŞKİLENDİRİN’ DİYOR”
“İKTİDARIMIZIN İLK 100 GÜNÜNDE KREDİ KARTLARININ TAKİBE DÜŞEN FAİZLERİNİ SİLECEĞİZ”
“CUMHURİYET HALK PARTİSİ’NİN ESAS MESELESİ; PARAYI BİZDEN KAZANIP SARAYA HİZMET EDENLERDİR”
“ERDOĞAN VE BELLİ BİR YAŞIN ÜZERİNDEKİLERİN AKRAN DAYANIŞMASI, GENÇLERİN UMUTLARINI KÖRELTİYOR”
“BU, DEĞİŞİMİN; KAYBETMEKTEN BIKMIŞ, KAZANMAYI ÖĞRENMİŞ CUMHURİYET HALK PARTİSİ’NİN RUHUDUR”
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, İstanbul Sarıyer’de gerçekleştirilen Millet İradesine Sahip Çıkıyor Mitingi’ne katıldı. Burada konuşan Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özel, “Bir yanı orman, bir yanı deniz; tuz kokan rüzgârıyla, çiy kokan toprağıyla, bu güzel insanlarıyla merhaba Sarıyer, merhaba. Sarıyer‘i çok özledik, Sarıyer‘i çok seviyoruz. Sarıyer’i sevenlerle ve Sarıyer’den memleketini, şehrini, ülkesini sevenlerle sesimizi yükseltmeye, Sarıyer’in vicdanlı insanlarına seslenmeye, Türkiye’deki herkesin vicdanlarına seslenmeye geldik. Hepiniz hoş geldiniz, şeref verdiniz” dedi. Özel, şunları söyledi:
“SEÇTİĞİNİN ARKASINDA DURANLARIN EYLEMİ”
“Bugün 19 Mart darbesinin ardından Saraçhane’de her türlü engellemelere, yasaklamalara rağmen iradesine, seçtiklerine sahip çıkmak için bağlanan vapurlara, kaldırılan köprülere, çalıştırılmayan metrolara rağmen bir hafta boyunca gece - gündüz Saraçhane’de nöbet tutan, 100 binler olan, milyonlar olan ve sonunda başaran, seçtiğinin arkasında duranların eylemlerinin 62’ncisinde bugün Sarıyer’deyiz. Buraya, Sarıyer’e gelirken, ‘Yazın olmaz, sıcak olur. Herkes memlekette olur’ diyenler ya da ‘Öğrenciler gitti, olmaz’ diyenler yazın İstanbul’un dört bir yanındaki ilçenin tarihinin en kalabalık mitinglerini dikkatle takip ettiler. Bugün için de ‘Sarıyer’de ulaşım zor. O meydan büyük. Artık kış geldi, güneş erken batıyor, millet evine gidiyor’ diyenlere, ‘Biz mitinge gitmiyoruz ki Sarıyer’e eyleme gidiyoruz’ dedik. Sarıyer’de son dört seçimdir seçimi partimiz kazanıyor. Sarıyer’de seçimi Cumhuriyet Halk Partisi kazanıyor, Cumhuriyet Halk Partililer kazanıyor. İşte son seçimde bu meydanda Sarıyerlilere Oktay Aksu’yu emanet etmiştik, Oktay Aksu’ya her iki kişiden birinin ve fazlasının oyunu verdiniz. Ona görev verdiniz. Teşekkür ediyorum, Sarıyer’e minnetlerimi sunuyorum. Sağ olun, var olun. Oktay Aksu’nun ne yaptığına, Ekrem Başkan’ın şehre ne yaptığına bir bakacağız. Ama ondan önce Sarıyer İlçe Başkanım Mehmet Kubat’ın bambaşka bir yeri var kalbimde. O bir emekli polis memuru. Bir ayağını bu ülkeyi korurken, bu vatan için, bu bayrak için kaybetmiş bir gazi. Sarıyer’de Gazi’nin evi, bir gaziye emanet. Onu çok seviyoruz, yürekten alkışlıyoruz. Onun şahsında tüm polisleri; emeklisiyle, çalışanıyla tüm emniyet teşkilatını, güvenliğimizi sağladıkları için bir kez daha selamlıyorum. Benim hedeflerim ve hayallerim oluyor, küçük küçük. Sonra onları tek tek yerine getiriyoruz. Bir hayalimi daha buradan tekrar edeyim, sonra da konuşmamıza başlayalım. Hayalim şudur: Hani Saraçhane’de gençler Taksim’e gitmek isteyip de onlara engel olması için polise kanunsuz emir verip, onları karşı karşıya getirdiler ya. Seçim akşamı gelecek. Sandıkları bekleyeceğiz, sonucu alacağız. Ertesi gün akşam saat 20.30’da Bozdoğan Kemeri’nin önünde polisler ve gençlerle omuz omuza halay çekeceğiz. Bu memlekette gençler kurtulmadan polis kurtulmaz. Emekli kurtulmadan çalışan kurtulmaz. Çiftçi kurtulmadan esnaf kurtulmaz. Kimse tek başına kurtulmaz. Hep birlikte kurtulacağız. ‘Kurtuluş yok tek başına. Ya hep beraber, ya hiçbirimiz.’”
“OKTAY BAŞKAN, KREŞ SAYISINI 12’YE YÜKSELTTİ”
“Biz ona Sarıyer’i emanet ettik, şimdi Oktay Başkan ne yapmış diye bir baktık. 19 ayda 52 ton asfalt atmış, 6 bin 750 metre kanal da döşemiş. 20 yıllık içme suyu sorununu, bu iki sorunu Fatih Sultan Mehmet’te ve Baltalimanı’nda çözmüş. Altı mahallede 40 yıllık altyapı sorunlarını halletmiş. İlk sosyal tesisi Kireçburnu Güverte’yi açmış. Pınar Mahallesi Güverte Sosyal Tesisleri’ni de 10 gün sonra açıyor. Kreş sayısını 12’ye yükseltmiş. Hani diyor ya ‘Burası önemli.’ İşte bunun için, kreş sayısını 12’ye yükselttiği için bir alkışı hak etti. Çünkü kreş dediğin politik bir tercih. Her yere betonu dökenler, binayı yapanlar; köprüyle, yolla, her şeyle övünenler iki şeyi yapmıyor: Bir kreş yapmıyor, bir de öğrenci yurdu yapmıyor. Bu politik bir tercih. Kreş demek, kadının sosyal hayata katılması demek. Kreş demek, kadının istihdama katılması demek. Kreş demek, yoksulun çocuğunun el becerisinin zenginin çocuğu ile aynı zamanda gelişmesi, varsa bir eksiği erken fark edilmesi demek. Kreş, çağdaş eğitim için olmazsa olmaz demek. Yurt ne demek? Yurt, öğrenciye barınma sorunu olmasın demek. Niye yapmaz yurdu? Yurdu yapmaz çünkü bekler ki öğrenciyi otogarda kendisine yakın cemaatler yakalasın. ‘Var mı yurdun?’ ‘Yok.’ ‘Var mı evin?’ ‘Yok.’ Götürsün, kaydetsin ve oradan, yani yoksul bir ailenin evladının barınma sorunundan kendine militan devşirsin ister. O yüzden bizi şimdi Silivri’den dinleyen kişi, kreş meselesinde ve yurt meselesinde benimle, seninle aynı duyguyu paylaştığı için İstanbul’a geldiğinde sıfır olan kreş sayısını bugün 160’a çıkardı. Öğrenci yurdu sayısını Zübeyde Hanım Yurdu’yla birlikte 18’e yükseltti. Buradan şunu söylüyorum: Seçim gecesi ile ilgili ya da ertesi günü ile ilgili bir şey söylüyoruz ya. Seçimin ertesi veya mazbatanın ertesi Cumhurbaşkanı adayımız, takdir ederse o günkü Cumhurbaşkanımız Ekrem Başkan’ın masasına oturduğunda açacağı ilk telefon TOKİ’yedir. Talimat şudur: ‘Cumhuriyet yurtlarını yapın, öğrencileri barınma sorunundan kurtarın. Bir yıl süreniz var.’ İşte o kadar. Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında barınma sorunu olan öğrenci kalmayacak. Kreşe gitmek isteyip de gitmeyen yoksul çocuk kalmayacak. Okul öncesi eğitim zorunlu olacak; iki yıl okul öncesinde ücretsiz, ayrımsız, en iyi eğitim bütün çocuklara birden verilecek. Tabii bunun yanında Sarıyer Akademi’den bin 500 öğrencinin eğitim alıyor olmasından bahsetmek lazım. 3 bin 190 kişiye düzenli maddi destekten, aşevi hizmetlerinden bahsetmek lazım.”
“SARIYER’DE EKREM BAŞKAN’IN YAPTIKLARINI SÖYLEMEDEN OLMAZ”
“Ama ‘Sarıyer’e bir şey yapmak’ deyince Ekrem İmamoğlu’nun yaptıklarını söylemeden de geçmemek lazım. Başta bu meydanın düzenlenmesi olmak üzere, Sarıyer Meydan düzenlenmesi, birlikte açılışını yaptığımız Büyükdere Atatürk Fidanlığı… Niye alkışlıyorsunuz? Şimdi televizyonu başında bizi izleyen düşünüyor, diyor ki ‘Ya bir fidanlık açmışlar. Bu tabii ki tarihi var, Atatürk’ümüzün zamanının Bahçıvan Okulu var. Ama bu Sarıyerliler daha adı anılırken niye alkışlıyor?’ Çünkü Sarıyer bir şey biliyor. Yıllarca AK Parti o fidanlığın olduğu yere 400 tane villa yapmak istedi, İstanbul’un en pahalı villalarını. Doğru mu? Azınlıktaydık, meclisimiz mücadele etti. Çoğunluktaydık, Büyükşehir’e direndi. İktidardaydık, her türlü baskıya direndi. En sonunda 400 tane villa yerine oraya Atatürk’ün emaneti Bahçıvan Okulu ve Atatürk Fidanlığı yapıldı. Yani birileri ‘CHP şudur, budur’ diye iftiralar atadursun;, CHP, kent suçlarına karşı direnmenin adresidir. CHP, ormanı korumanın, kötü yapılaşmaya direnmenin, ranta değil halka hizmet etmenin adresidir CHP. Baltalimanı Yaşam Vadisi, Hisarönü Kent Lokantası, Cendere Sanat Müzesi, yenişehir hatları, 50 yıllık imar sorunlarının çözülmesine kadar Ekrem Başkan ve Oktay Başkan el ele, omuz omuza, kol kola Sarıyer’e hizmet ettiler, biz de kendilerini yürekten tebrik ediyoruz.”
“ERDOĞAN FAKİRİ SEVMİYOR, DÜŞENE DE HİÇ ACIMIYOR”
“Ekrem Başkan sizi seviyor anlaşılan. Seviyor mu? Siz onu seviyor musunuz? Peki, Tayyip Erdoğan sizi seviyor mu? Niye? Bunu ilk sorduğumda ben de şaşırdım. Dedim ki ‘Tayyip Erdoğan sizi seviyor mu?’ Ben sevgiden bahsedeceğim. ‘Hayır’ dediler. ‘Niye?’ dedim. Bağırdı oradan biri, şimdi söylediğiniz gibi. ‘Fakiriz biz’ dedi, ‘O fakir sevmez, zengin sever.’ O gün, bugün Türkiye’nin dört bir yanında soruyorum. Aynı soruya aynı kararlı cevap geliyor. Sevmiyor hakikaten. Resmi rakamlarla yoksulluk sınırı 91 bin lira. Yani bir haneye 91 bin lira girmiyorsa, o hane yoksul. Şu meydanda hanesinin 91 bin liranın altında geliri olanlar bir elini kaldırsın göreyim. Bu yüzden bu normal bir şey değil. Biz vatandaşla miting yapıyoruz, meydanın yüzde 90’ı zaten resmi rakama göre de ülkenin yüzde 86’sı bu rakamın altında gelir alıyor. Öyle olunca da Erdoğan, en yüksek vergiyi de faizi de yoksuldan topluyor. Bakın bitmiş, tükenmiş, son çaresi kredi kartını kredi kartıyla kapatmak olmuş ya da ‘nakit avans’ dedikleri yani eksi bakiyeci olmuş insanlardan yüzde 95 faiz alıyor. Resmi faiz oranı yüzde 40. Bunun biraz üzerinde işletmelere, fabrikalara kredi dağıtıyorlar. Ama İbrahim Amca’ya emekli maaşı yetmemiş, kredi kartından çekmiş ve minimum tutarı ödeyebilmiş, üstüne faiz: Yüzde 95. Ya da gitmiş bankadan nakit avans çekmiş, eksi bakiyeye düşmüş: Yıllık yüzde 95. Bakın bir zengin adam düşünün. Parasını bu karşıdaki şubeye koyuyor. Gidiyor o şubenin müdüre hanımına diyor ki ‘Şu kadar param var, ne kadar faiz verirsiniz?’ Hesaplıyorlar, kazandığı faizden yüzde 17,5 stopaj ödüyor. Ama İbrahim Amca takibe düşmüş kredi borcundan, kredi kartı borcundan yüzde 30 vergi ödüyor. Yüzde 40 olacak faizi de o yüzde 30 verginin ve diğerlerinin binmesiyle yüzde 95 olarak ödüyor. Yani bu AK Parti, bu Recep Tayyip Erdoğan nasıl birisi biliyor musunuz? Zengini seviyor, fakiri sevmiyor. Hatta düşene hiç acımıyor. Yere düşene bir tekmeyi de vuran düzen, Tayyip Erdoğan’ın saray düzenidir. İşte AK Parti iktidarı, hep yere düşene tekme vuran iktidardır. Cumhuriyet Halk Partisi’nin anlayışı tökezleyenin koluna girer, yere düşeni kaldırır. Yarası olanın yarasını sarar. Asla yere düşene vurmaz. Çünkü Cumhuriyet Halk Partisi, düşenin, ezilenin, kırılanın ve devletten bir şey bekleyenin partisidir. Çünkü Cumhuriyet, bilhassa kimsesizlerin kimsesidir.”
“AK PARTİ’NİN KARA DÜZENİNDEN, FAİZ SARMALINDAN KURTARACAĞIZ”
“Borcu borçla kapatanlar, çeviren vatandaşlar artık en dibi gördü. Şu anda eksi bakiyeye düşen hesap sayısı tarihin rekorunu kırmış. Bu sene yüzde 89 artmış ve 31 milyona ulaşmış. Türkiye’de 31 milyon kişinin hesap bakiyesi eksi, ona uygulanan faiz yüzde 95. Bu kara düzende 100 liralık verginin 89 lirasını vatandaştan, sadece 11 lirasını gerçekten kazananlardan alıyorlar. Ben bıkmadan, usanmadan AK Parti’nin kara düzeninin vergi alış şeklini anlatıyorum. Bakın bir ülkede vergi kazanandan alınır. Doğrusu; çok kazanandan çok alınır, az kazanandan az alınır, kazanmayandan vergi falan alınmaz. Ama bu ülkede verginin yüzde 66’sı dolaylı vergi. Yani en ahlaksızca, en vicdansızca alınan vergi. Bir fabrika düşünün; işleri, yolları tıkırında. Fabrikatörün kendisiyle kapıdaki bekçisi aynı vergiyi ödüyor. Neye? Elektriğe, suya, cep telefonu faturasına ya da evladına aldığı mamaya, çocuk bezine. Fabrikatörden de aynı vergiyi alıyor, bekçiden de aynı vergiyi alıyor. Kazancına bakmadan. Yüzde 66’sı dolaylı vergi. Yüzde 23, maaşlardan kesilen vergi. Mesela şu ağacın altında bir Mahmut hoca var. Mahmut hoca, maaş alacak. Kartı soktuğunda daha parayı çekmeden maaşından vergi kesildi ya çoktan, işte o vergi toplam yüzde 23. Maaşlardan kesilen vergi. Etti yüzde 89. Geriye kalan yüzde 11, Türkiye’nin hizmet sektöründe olsun, üretimde olsun, ihracatta olsun, para kazanan, ticaret yapan, kar edenlerin ödediği vergi sadece yüzde 11. Yüzde 89 gariban vatandaştan, yüzde 11 sadece kazananlardan. And olsun, söz veriyoruz ki bu AK Parti’nin kara düzenini ters yüz edeceğiz.”
“‘BÖYLE TAKSİMATI KUZULARA ŞAH OLSA KURT YAPMAZ’”
“Geçen gün anlattıklarımı bir amcam duymuş. Diyor ki ‘Ben bu ülkede bir vergi adaletsizliği olduğunu biliyordum. Ama yüzde 89’u bilmiyordum’ diyor. ‘Bu taksimi kurt yapmaz, kuzulara şah olsa.’ Güldüm, dedim ‘Söyle bunu.’ ‘De ki’ dedi Tayyip Bey’e, hani o diyor ya ‘Ey CHP.’ Sen de de ki ona ‘Erdoğan, senin üstadın var Necip Fazıl Kısakürek. Bak ne diyor Necip Fazıl Kısakürek? ‘Allah’ın 10 kulu bekleye dursun, bir kişiye tam dokuz. Dokuz kişiye, bir pul. Bu taksimi kurt yapmaz, kuzulara şah olsa’ diyor. Vallahi biz tabii sosyal demokratlar olarak adil bir vergi düzeninden, eşit bir vergi düzeninden, doğru bir vergi düzeninden yanayız. Geçmişte Tayyip Bey’e çok oy vermiş Memduh Amcam, Necip Fazıl’ı ezbere bilen Memduh Amcam da bizimle aynı yerde buluştu. Çünkü biz sosyal demokratların, muhafazakâr demokratların, milliyetçi demokratların, Kürt demokratların, liberal demokratların, sosyalist demokratların bir arada durabildiğini gösteren Türkiye İttifakı’yız. Türkiye İttifakı’na sözümüz olsun: Cumhuriyet Halk Partisi’nin iktidarında hem de öyle çok beklemeden, ilk 100 gün içinde, kredi kartlarında… Tabii öyle ticaret için kullanılır, başka şeyde olur değil. Gerçekten ihtiyaçtan takibe düşmüş, yoksul vatandaşın, eskinin orta direğinin, yani Mahmut hocanın, Ayşe Teyzenin, Pelin Ablanın borcuna uygulanan bu faizleri elbette düşüreceğiz. Ama ant olsun ilk 100 gün içinde bu takibe düşmüş kredi kartlarının bütün faizlerini sileceğiz. Borcun anaparasını da böleceğiz. Söz veriyoruz. Ayrıca çiftçiler çok zor durumda. Bunların tarım kredileri ile ilgili faizleri kaldıracağız, anaparalarını böleceğiz. Eksi bakiyeye düşmüş hesaplarda faizlerini sileceğiz, anaparasını böleceğiz, iktidarımızın ilk 100 gününde bu faiz sarmalından, AK Parti’nin kara düzeninden kurtaracağız. Rahat bir nefes aldıracağız. Söz veriyoruz.”
“EKREM BAŞKAN’IN SUÇU ÇOK AĞIR”
“Bir de malum bu AK Parti’nin kara düzeni sürsün isteyenler, 19 Mart darbesine giriştiler. 30 Ekim 2024 gününde yani bundan 15 gün sonra bir sene olacak, sevgili Ahmet Özer’i, Türkiye’nin en büyük ilçesine kayyım atayarak Silivri Cezaevine koydular. Sonra Beşiktaş’la devam ettiler, sevgili Rıza Başkan’la. Sonrasında 16 belediye başkanına uzanacak bu darbe sürecini başlattılar. Biz Cumhuriyet Halk Partililerin, Ekrem Başkan’ın bir tane suçu var. Suçsuz yere yatmıyor içeride, kimse öyle sanmasın. Çok ağır bir suçu var; Recep Tayyip Erdoğan’ı yenme suçu. Bu suçu biri Beylikdüzü’nde, üç kez İstanbul Büyükşehir‘de, dört kez üst üste işledi. Bir kez daha işleyeceğini bildikleri için ondan korktular, iftira attılar, Silivri’ye kapattılar. O Silivri’ye girdiği günlerde, biz Saraçhane‘de iken Tayyip Erdoğan çıktı ve dedi ki ‘Çok değil, bir aya kalmaz insan içine çıkamayacaklar. Birbirlerinin, ailelerinin yüzlerine bakamayacaklar’ dedi. Şimdi Sarıyer’deyiz, televizyonlar canlı yayında. Aha da Recep Tayyip Erdoğan, Sarıyer’in gözünün içine bakıyorum. Birbirimizin yüzüne bakıyoruz. Diyoruz ki ‘Arkadaşlarımız masumdur, senin savcıların iftiracıdır, sen iftiracısın. Tam 210 gün geçti, arkadaşlarımız içeride, bir kör kuruş ispatlayamadılar. Her gün attıkları iftiraları biz çürüttük, yenisini attılar. Arkasında duramadılar. Ama biz arkadaşlarımızın arkasında durmaya devam ediyoruz.”
“AKILLARI SIRA MANSUR BAŞKAN’I YILDIRACAKLAR”
“Tayyip Bey’in bir diğer korkusu da malum Mansur Başkan. Geçtiğimiz hafta da bu sefer Mansur Başkan’ın üzerine hem de kendisinin bir iddiayı duyar duymaz soruşturma başlattığı, iç denetim yaptırdığı ve iç denetimden temiz çıktığı, Sayıştay denetiminin temiz çıktığı, mülkiye müfettişlerinin denetiminin temiz çıktığı bir süreçten sonra adının ne tanık, ne sanık olarak geçmediği iddianameden, efendim Devlet Memurları Kanunu’nun bilmem neyine göre izin alıp üstünde tepinip, Mansur Başkan’ı yıldırmak, korkutmak, akılları sıra Ekrem Başkan’dan sonra Mansur Başkan’a yürümeye kalkacaklarını sanıyorlar. Mansur Başkan’ı seviyor musunuz? Mansur Başkan’a güveniyor musunuz? Sonuna kadar arkasında mısınız? Buradan Ankara’ya bir alkış alayım, Mansur Başkan duysun. Ankara’da da İstanbul’da da İzmir’de de Antalya’da da Adana’da da arkadaşlarımızın uğradıkları saldırıların siyasi olduğunu, AK Parti açısından çıkar amaçlı olduğunu, arkadaşlarımızın kamuyu zarara uğratmadıklarını ve en ufak bir beytü'l mala el uzatmadıklarını biliyoruz. O yüzden milletin de yüzde 70’i bize, yüzde 30’u Tayyip Erdoğan’a, onun medyasına, onlarca televizyonun, gazetesinin yalanlarına değil dönüyorlar bize inanıyorlar.”
“O İDDİANAMELERİ YAZIN, GETİRİN”
“Söz verdikleri iddianameleri yazmıyorlar. Akın Gürlek kendisi çıktı ve dedi ki ‘Eylül ayında bir iddianame, ekim ayında bir iddianame.’ Ekimin sonuna yaklaşıyoruz daha eylül başında çıkacak iddianame çıkmadı. İstanbul Büyükşehir’in iddianamesi ekimde çıkacaktı, şimdi duyuyorum ki savcılardaymış. Savcılar diyormuş ki ‘Ayrı ayrı iddianameler yapalım.’ O da diyormuş ki ‘Büyük konuştuk, turpun büyüğü diye Cumhurbaşkanımız söyledi.’ ‘Ahtapot’ dedik, ‘Kafa’ dedik, ‘Kollar’ dedik, ‘Şimdi bunların hepsini birbirine ilişkilendirmelisiniz.’ Elinde alakasız iftiracıların her bir savcının bambaşka motive etme yöntemiyle ama tehditle evladının sağlığıyla yaşlı annesiyle, babasıyla, üç kuşaktır gelen şirketine el konulmasıyla, geri verilmesi ile attırdıkları imzalar ve iftiranameler birbirini tutmuyor. Birbirine ulaşmıyor. Asla birbiriyle örtüşmüyor. İşte o yüzden buradan sesleniyoruz. ‘O iddianameleri yazın, getirin yargılanmak için değil bu kara düzeninizi yargılamak için bekliyoruz.’
“KARŞI KARŞIYA DA KALDIK AMA ŞÜKRÜ BAŞKAN MASUMDUR”
“Bir yandan da geçen seçimde bizim adayımız Oktay Aksu’ydu. Önceki Belediye Başkanımız Şükrü Genç. Şükrü Başkan büyük bir iftirayla şu anda Silivri Cezaevi’nde tutuluyor. Neymiş efendim, ‘Şükrü Başkan terör örgütüne yardım etmiş.’ Hangi terör örgütü? ‘Kozova Tekstil’ diye bir firma var, firma vaktiyle battı, işçilerin alacakları kaldı, işçiler firmayı çalıştırmak, ürünlerini satmak, haklarını almak istediler, bunun için bu firmadan kazak alınmış, gömlek alınmış. Bunun üzerinden güya sendikanın üzerinden terör örgütü bağlantısı varmış. Şükrü Başkan’ı alıp içeri koyuyorlar. Onun ve bürokrat arkadaşlarımızın başka belediyelerdeki, Maltepe Belediyesindeki, Ataşehir Belediyesindeki dönemin yöneticisi, özel kalemini batan firmanın, kurtulmak için satmak istediği ve dayanışma gösterilen bu ürünler için Silivri Cezaevi’nde tutuyorlar. Vallahi Şükrü Başkan’la omuz omuza çok da siyaset yaptık. Gün oldu karşı karşıya da kaldık. Ama bildiğimiz bir şey var, Şükrü Başkan da masumdur, bütün arkadaşlarımız da masumdur.”
“SARIYER’DEN TUTUKLU ARKADAŞLARIMIZA SELAM YOLLUYORUZ”
“Şimdi bir başka konuya, çok önemli bir konuya değineceğim ama arkadan hatırlatıp duruyorlar. Diyor ki bana oradan, anladığım kadarıyla, ambulansın arkasından diyor ki ‘Başkan her meydanda bizim bu cezaevlerinde yatan, hele ile Şükrü Başkan da hasta, Muhittin Böcek Başkanımız 14 tane ilaç kullanıyor, Mehmet Murat Çalık maalesef o kötü hastalığı depreşecek diye anacığının yüreği ağzında, evladının başında nöbet tutuyor. Bu arkadaşlarımıza bizim bir selam yollamamız lazım. Sarıyer’den yapmayacak mısın’ diyorlar. Bir Maçkalı’dan dinleyeceğiz, bir Maçkalı’nın önerisiyle dinleyeceğiz, Mehmet Murat Çalık’ın önerisiyle Volkan Konak, Ekrem Başkan ve içeride yatan bütün yiğitlerimiz için bütün aslanlar için söylüyor. Hep birlikte söylüyoruz Yiğidim Aslanım’ı.”
“TÜRKİYE KAZANACAK, KİMSE KAYBETMEYECEK”
“Sarıyer’in muhteşem korusundan kendisine bir alkış alalım. Kırmızı beyaz balonlar kim uçurdu? Jimmy Jib, çek çünkü Başakşehir’de balon uçurdular. Çok duygulandık. O balonu uçuran ablamı bir çekin. Adı ne ablamın? Hanife Hanım’a kocaman bir alkış. Kırmızı beyaz, Türkiye İttifakı balonları için. Türkiye İttifakı renklerine ay yıldızlı al bayraktan alıyor. Türkiye İttifakı, kırmızı beyaz renkleriyle 31 Mart zaferini kazandı, ilk seçimi de kazanacak. Biz kazandık ama kaybedeni olmadı o seçimin. Gelecek seçimi Türkiye İttifakı kazanacak, Türkiye kazanacak kimse kaybetmeyecek. Değerli Sarıyerliler, bir hususu açıklık getirelim. Eylemimizin soru - cevap kısmına geçmiş bulunuyoruz. Ama bunu da çok uzatmayacağız. Şimdi diyor ki ‘Nasıl?’ diyor, ‘Kimse kaybetmeyecek, AK Parti kaybetmeyecek mi?’ AK Parti kaybedecek, Recep Tayyip Erdoğan kaybedecek, bakan evlatlarının devri bitecek, vatan evlatlarının devri başlayacak. Ama AK Partililer kaybetmeyecek. Niye kaybetmeyecek? Birincisi, belki üye yapayım, üye yapmışlar. Torun mülakata girecek, üye yapmışlar. Oğlan sınava girecek, üye yapmışlar. ‘Kömür yardımı’ demişler üye yapmışlar. Bu insanlar şimdi pişman ama korkuyor, ‘iktidar değişirse bana bir şey olur mu’ diye. Kimseye bir şey olmaz. Hatta iktidar değişince AK Partililer ve MHP’liler de kazanacak. Çünkü onun da emeklisi 16 bin 880 lira alıyor. Onun da asgari ücretlisi 22 bin lira alıyor. AK Parti’den önce en düşük emekli maaşı 8 çeyrek altındı, şimdi 2 çeyrek altın. CHP gelir ilk başta iki olur dört olur altın ama günü gelir hak ettiği maaşı bulur. Cumhuriyet Halk, Partisi ağız tadıyla iki dönem iktidar olsun, 8 çeyrek altın olmazsa gelin hesabını benden sorun. Çeyrek altın kaç? 8 bini geçti 9 bine geliyor. Şimdi en düşük emekli maaşı 70 bin lira olsa fena mı? Brüksel’de alıyorlar o maaşı, kimse ‘çok’ demiyor. Asgari ücret 85 bin lira olsa fena mı? Brüksel’de alıyorlar, kimse ‘çok’ demiyor. Belçikalıya helal olan Türk milletine haram olamaz kardeşim. Bu kadar net. Bu düzen değişecek, AK Partilisi de kazanacak, CHP’lisi de kazanacak.”
“SOSYAL KONUTTA DÖRT DÖRTLÜK BİR SİSTEMİMİZ VAR”
“Şimdi bir hususumuz var. O da ne? Elbette Türkiye’de büyük bir barınma krizi var. Öğrenci olunca yurdu konuştuk da ben iki emekli öğretmenin oğluyum. Öğretmenler çalışırlardı, beş yılın sonunda iki öğretmen çalışıyorsa arabayı alırdı. 10 yıl sonra evi alırdı. Tek başına hiç başaramazsa emekli ikramiyesi ile birleştirirdi birikimini, bir ev alırdı. Doğru mu? Esnaf ev alırdı, emekçiler, hele hele sendikalı bir yerde çalışanlar biriktirir ev alırdı. Ama şimdi ev almak eğer Milli Piyango çıkmayacaksa ya da bir yerden miras kalmayacaksa çalışarak ev almak mümkün değil. Doğru mu? Maalesef AK Parti’nin kara düzeni bizi bu hale getirdi. Şimdi geçmişte daha üç yıl önce vatandaşa anahtar vadeden Erdoğan’ın rejimi şimdi diyor ki ‘Biz size kirayla sosyal konut vereceğiz.’ Bu hiç yanlış bir şey değil. Bu Cumhuriyet Halk Partisi’nin düşük gelir seviyesindeki ve hiçbir zaman ev alamayacak durumdaki vatandaşlar için sosyal konut projesidir. Ama piyasadaki fiyatlarla kira değil hiç ödemeyene, onun da devlet tarafından karşılanacağı, kiralara devletin destekleme yapacağı, belli bir süreyi dolduranların da kiracı diye oturduğu evin eninde sonunda tapusunu da alacağı dört dörtlük bir sistemi var Cumhuriyet Halk Partisi’nin. Beyefendi duymuş bunu, ‘Aman CHP gelir, bunu söyler.’ Aklınca ön alıyor. Soralım, 100 bin konut projesi ne oldu? Kayıtlar yetmedi, 500 bin konuta çıkardınız, ne oldu? Deprem konutuna saydılar. ‘Deprem bölgesine bir yılda 620 bin konut’ dedi. Üç yıl geçti, bu yılın sonunda 250 bine tamamlayacak ya da 300 bine, sözümü tuttum sayıyor. Oysaki ‘Bir yılda yapacağım’ demişti, iki katını. Üç yılda yarısını yapamadı. Millete sürekli bir konut hayaliyle peşinat yatırtmalar, kuralar, al parayı - ver geri dünya kadar TOKİ mağduru varken şimdi yeni bir hayali satıyorlar. Gençlerin hayallerini çaldılar. Buradan ev ve araba hayali bile kuramayan, bu ülkenin bütün insanına şunu söylüyoruz. Hemen değil, ama elbette bu ülkede isteyen herkesin işine kavuşabileceği, işi olmayanların temel vatandaşlık geliri ile yoksulluktan kurtulacakları, insanların ilk bir yıl asgari ücret alıp hızla o düşük ücretten kurtulacakları; çalışarak, biriktirerek konut sahibi olabilecekleri, sosyal konutların herkese tahsis edileceği, barınma sorununu çözüleceği, halktan, hukuktan, eşitlikten yana bir iktidarın yürüyüşünü yapıyoruz hep birlikte. Genel sekreterimizin koordinatörlüğünde bir yıldır parti programı çalıştık. 4 - 9 Eylül arası 600 akademisyenle, 250 gençle, 600’ün üzerinde örgüt temsilcisi ile son şekli verildi. 1,5- 2 ay içerisinde yapılacak kurultayımızla resmileşecek ve politika belgelerine dönüşecek. Otobüsün üstünde Özgür Özel’den de esnaf ziyareti yapan milletvekilinden de kapınızı çalan mahalle temsilcinizden de ekonomik krizin yakıcılığını değil; artık nasıl çözüleceğini, sorunlara hangi çözümlerin üretileceğini, artık emeklinin uğradığı bu tarihi haksızlıktan nasıl kurtulacağını, emeğin karşılığını nasıl alacağını, çiftçinin ürününün nasıl para edeceğini, aynı zamanda pazar yerindeki yangının nasıl söndürüleceğini Cumhuriyet Halk Partisi‘nden dinleyeceksiniz. İktidar yürüyüşümüz emin, kararlı, hızlı adımlarla başladı; hep birlikte yürümeye devam edeceğiz.”
“52 ÖĞRETMENİN 30 SENELİK EMEĞİNİ TADİLATA VERDİLER”
“Bu arada tam da Sarıyer’deyken, ki Sarıyer bu konuda çok mühim bir yer. Bu konut meselesi… AK Parti gelince neye savaş açmıştı? Savaş açtığı şey, lojmanlardı. Ne kadar lojman varsa kurumların elinde sattılar, elden çıkardılar, özelleştirdiler. Yerlerine bambaşka yerler yaptılar, zenginlere sattılar. Ama devletin memurunu da işçisini de çalışanlarını maalesef bir büyük konut sorunuyla karşı karşıya bıraktılar. Şu anda Türkiye’de iki yönlü lojman sorunu var. Bir tanesi, sekiz aylık lojman giderimiz 550 milyon liraya çıkmış. Lojman var mı? Vallahi infaz koruma memuruna yok. Türkiye’de beş infaz koruma memurundan birine lojman var. Dördü ta şehrin dışındaki o yüksek güvenlikli cezaevlerinden o kadar yorgunluk üstüne servisle ya da kendi imkânıyla evine gidiyor, sonra geri geliyor. Lojman meselesini başta infaz koruma memurları olmak üzere özel sektörü de teşvik ederek kademe kademe devletin memurları için, işçileri için, emekçileri için hızla çözeceğiz. Ama en büyük haksızlığa uğrayanlardan biri dediğim gibi infaz koruma memurları. Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında ilk dönem tamamlanmadan lojmanda kalmayan tek infaz koruma memuru kalmayacak. Bunun müjdesini buradan veriyorum. Ama esas Sarıyer’deki lojmana gelince, o şu: Efendim biliyorsunuz geçmişte FETÖ’nün kudretli bir başsavcısı vardı; Zekeriya Öz. Ben kimseyi yuhlatmam da bu çok fazlasını hak ediyor. Biliyorsunuz bunun kaleminin, kılıcının iki tarafı kesiyordu. ‘Ergenekon, Balyoz’ diyordu, ne kadar vatansever varsa doğruyordu. O zaman ‘tuğla gibi iddianameler’ yazıyordu. AK Partililer öyle diyordu. Darbe gecesi ya da hemen öncesi sınırı geçti, sıçan gibi kaçtı. Biliyorsunuz buna Sayın Erdoğan, zırhlı Mercedes makam arabası vermişti. Yahu devletin bütün savcıları mütevazi lojmanlarda ya da kendi cebinden parayla evde kalırken bugün bir savcıya Sarıyer’de, deniz gören yerde, sadece tadilatına zamanında 44 bin dolar bazında; bugün için 52 milyon lira bugünkü parayla… Bazen yanlış anlaşılıyor. Şöyle söyleyeyim. Demin dedim ya Mahmut Hoca var. Mahmut Hoca 30 sene çalışıyor, emekli oluyor ve 1 milyon lira emekli ikramiyesi alıyor. Ondan 52 öğretmen bir araya gelmiş, 30 senelik emekleri. Çalışmış öğretmen, aldığı emekli ikramiyesiyle burada bir başsavcının lojmanını yenilettiler. Ona bu restorasyon parasını bu yok zamanda verdiler.”
“BU İŞLERİ YAPTIRMAK İÇİN SİZE BİR ZEKERİYA ÖZ LAZIM”
“Bakın mesela bu kadar yokluk varken, bu parayı çarçur etmekten ziyade bu işleri yaptırmak için size bir Zekeriya Öz lazım. Bu işleri yaptırmak için Zekeriya Öz‘e normal makam arabası yetmez, zırhlı Mercedes vermen lazım. Bugün bu kumpası kurdurmak için diğer savcılar düz dairede otururken, birisine sadece 52 milyon lirayla tadilatı yapılacak villa lazım. O kadar yanlış işi ancak bu kadar büyük rüşvetle yaptırabilirsin. O yüzden açıkça söylüyoruz. Tarihin en zor döneminde bu kadar ağır bir saldırı altında partimiz. Türkiye’nin iktidar değiştirme umudunun en güçlü olduğu yerde, dünyanın en bilinen metropolünde üç seçim üst üste; birincide hazmedemeyip seçimi iptal ettirenlere milletin demokrasi tokadıyla, en son sonuncusunda 1,1 milyonun üzerinde farkla seçilmiş belediye başkanına, geleceğin Cumhurbaşkanı’na, geleceğin iktidarına darbe yapanlara karşı meydan meydan direnmeye ve bu savaşı kazanmaya ant içtik.”
“HAZMEDEMİYORLAR, BİR KÖR KURUŞ BİZE DEĞİL”
“Şimdi önce Erdoğan’ın yaptığı haksızlığa, AK Partililerin yaptığı haksızlığa değinelim. Sonra Sarıyer’de olmanın bir gerekliliği var, onu yerine getirelim. Sonra artık başka bir yere gelip hep birlikte bitireceğiz. Birincisi, 19 Mart sürecinde ‘Saraçhane’de meydanı görmeyenleri biz de görmüyoruz’ deyip bir boykot listesi ilan etmiştik. O listeye üniversite kampüslerinden öğrencilerin rahatsız olduğu bir kahve şirketini dahil etmiştik. Gençlerle görüştüler. Aylar süren görüşmelerden sonra biz kendimizin, partimizin değil; gençlerin bir talebini bir buluşma noktası olarak ortaya koyduk. O şirket, ‘Biz madem ki kampüslerde rahatsızlık yaratıyoruz, kampüslerdeki bütün kârımızı aktaralım bir yere’ dediler. Bizim bunu partimize alacak halimiz yok. Dedik ki ‘19 Mart darbesinin mağdur ettikleri var. Bursu kesilen gençlere burs, yurttan atılan gençlere yurt, mağdur kimse oraya aktaracağız.’ Bunu geçen hafta ilan ettik. Allah var, çatıştık ama şirketin yöneticileri, sahibi gayet üsluplu, gayet efendi bir süreç yönettiler. Kendileri açısından da gençlerin takdirine bıraktık, onların da takdiriyle bir noktaya getirdiler. Hazmedemiyor adamlar, Tayyip Erdoğan diyor ki ‘Boykot yaptığı şirketleri haraca bağlamış.’ Eğer bir kör kuruş bize ise Allah bin kere benim belamı versin. Ama bu kadar gerçek bir durum varken bu iftirayı atanları da milletin vicdanına havale ediyorum. Yazıklar olsun.”
“ÇALIŞANLARINA HÜRMETEN NTV ÖNÜNDE YAPMADIK”
“Bir iş yaptık hep beraber. Sonuç aldık, hazmedemiyorlar. Ama şu kadarını söyleyelim: Cumhuriyet Halk Partisi’nin esas meselesi Saraçhane’yi görmeyen, göstermeyen, bu meydanlara şaşı bakan, iktidar yandaşlarıyla güya merkez medyadaki ana muhalefetin gücünden ürküp iktidara, yani parayı bizden kazanıp bu meydandan parayı kazanıp saraya hizmet edenlerdi. Onlardan bir tanesi de NTV televizyonu. Sarıyer’de doğru mu? Şimdi bu NTV, Gezi’de de penguen yayınlardı biliyorsunuz. Sonra bu NTV bizi göstermedi, meydanı görmedi, biz de boykota karar verdik. Şimdi reytingleri 0.43 olmuş. İyi olmuş mu? Emeğinize, elinize sağlık. Sarıyer mitingini NTV’nin önünde yapacaktık da, dedik ki bakın arkadaşlarla konuşuyoruz, bir genç arkadaşımız dedi ki ‘Efendim orada yaparsınız, orada çalışan emekçilerden birinin çocuğu yarın miting NTV’nin önündeymiş diye o gece huzursuzlanır, bir şey olmaz ama onun da vebali bizim üstümüze kalır.’ Çalışanlara hürmetten, ailelerine saygıdan, emeğe saygıdan mitingi burada yaptık. Ama bu NTV… Nusret diye lokantada eti, içeceği bize satıyor. Günaydın’da, Mezzaluna’da parayı bizden kazanıyor. Volkswagen arabaları, Audileri, Skoda’ları, Seat’ları bizim belediyelere, bizim seçmenlere satıyor. Ondan sonra Kral TV’de müzik, Star TV’de diziyi bizim kitleye izlettiriyor, hizmeti saraya yapıyor. Bu NTV’nin bütün lokantalarını, bütün araçlarını ve bütün televizyonlarını sonuna kadar protesto etmeye devam. Sonuna kadar. Buradan bir kez daha şunu söyleyeyim, geçen gün Taksim’de çelenk koyarken, yanılmıyorsam CNN’nin kameramanı anons çekiyordu, tepki göstermişler. Kameramanı aradım, muhabiri aradım, Ankara temsilcisini aradım. Boykot etmek başka, emekçiye kötü davranmak başka. Sözümüze kıymet veren herkese şunu söylüyorum. Kimi boykot ediyorsak yönetim anlayışını boykot ediyoruz. Kameramanına, muhabirine sonuna kadar sahip çıkıyoruz, saygı duyuyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi böyle bir partidir.”
“BUGÜN ÜLKEYİ YÖNETENLER ESKİ SÜRÜM SİYASETÇİLER”
“Değerli Sarıyerliler, son olarak tüm yaşadıklarımızı ne için yaşıyoruz bir üstünden geçelim. Bugün ülkeyi yönetenlerin ruhu maalesef 90’larda kalmış. Bugün ülkeyi yönetenler eski sürüm siyasetçiler. Bakın o zaman beyaz Toroslar vardı. Şimdi orada AK Toroslar’ın başı oturuyor. Sokak ortasında işlenen cinayetler oluyordu, Ankara’nın ortasında, İstanbul’un ortasında cinayetler işleniyor. Ekonomik kriz, siyasi kriz, yargı krizi 90’ların çok daha ilerisinde. Zengini kollayan, fakiri ezen bir düzen, bu ülkede ve bu topraklarda hiç olmadığı kadar acımasız. Çünkü onlar bu düzene alışmışlar. Akılları sıra vatandaşı da alıştırmışlar. Bu düzenin değişmesini istemiyorlar. Karşımızda dünyanın da başında büyük bir dert. Maalesef Trump Biden‘ı 78 yaşındaki Trump kendinden iki yaş büyük Biden’ı ‘Yaşlısın’ diye diye yendi. Bugün Erdoğan rahmetli Erbakan‘a ‘Yaş 70, iş bitmiş’ diyordu. Allah gani gani rahmet eylesin, Karaoğlan Ecevit‘e, ‘Bülent Ecevit’in sağlık sorunu memleketin yönetim sorunu olmuştur. Ölünce mi bırakacaksın be adam?’ diyordu. Şimdi Erdoğan, ben kimsenin lafına bir şey demem ama Trump ile Biden‘ın dünyayı sürüklediği yer gibi, şimdi de Erdoğan ve belli bir yaşın üzerindekilerin akran dayanışması gençlerin umutlarını köreltiyor. Ben gençten şunu anlarım. 10’uncu Yıl Marşı’nda diyor ya ‘10 yılda 15 milyon genç yarattık her yaştan.’ Demin o balonları yollayan ablam, yaşı benden fazla ama ruhu benden genç. Böylesi lazım bize, böylesi. Ama belli bir yaşa gelmiş, muhakeme yeteneğini kaybetmiş, sinirlenmiş, yanında etrafında yola çıktığı kimse kalmamış, yanlışını söyleyemedikleri, devamlı milletin sırtından ağır vergilerle inmeyen, emeği sömürten, bu ülkenin Boeing alacak Türk Hava Yolları karar vereceğine, kendi geleceğine trampa yapmak için Trump’a veriyor. Gaz alacak, pahalısını Trump’tan alıyor. Nadir elementlerin pazarlığını Oval Ofis’te yapıyor. Bu anlayış; artık bu ülkeye bırakın kazandırmayı, ısrarla kaybettiriyor. Bunun için biz bu anlayışa karşı genç kadrolarımızla, her yaştan genç, Türkiye’nin yarınlarına inanan seçmenlerimizle, maalesef ‘Fırsatını bulursam yurtdışına giderim’ diyordu gençler 31 Mart‘ta anlaşma yaptık, bir seçim daha beklemeye karar verdiler, o gençlerin geleceğine olan inancımızla büyük bir mücadeleyi hep beraber veriyoruz.”
“BU, KAZANMAYI ÖĞRENMİŞ CHP’NİN RUHUDUR”
“Şimdi şunu söyleyeyim, 31 Mart seçimlerinde önemli mücadelelerden bir tanesini bütün İstanbul’da olduğu gibi Arnavutköy’de de verdik. Arnavutköy, Cumhuriyeti Halk Partisi’nin en zayıf olduğu yerlerden biriydi. Küçük bir farkla seçimi kaybettik. Arnavutköy, Kanal İstanbul rezaletinin yaşandığı ilçelerden biri. Orada inanılmaz gelecek hafta konuşacağımız, neler yaptığını bildiğimiz, bütün Türkiye’nin gözlerinin önüne haftaya çarşamba bu vakitlerde sereceğimiz büyük bir rezalet var. Buradan bütün İstanbul’u, AK Parti’nin kalesi diye bilinen ama demokrasinin kalesi olmaya bir seçim kalmış Arnavutköy‘e bekliyorum. Bir kale siyasetini bitirmeye, hep birlikte Arnavutköy‘e. Ayrıca İstanbul’da 39 ilçeden 28 hedefledik 26’sını kazandık. Türkiye’de, Ege’de hiç alınmadık bir il bırakmadık. Türkiye coğrafyasının yüzde 65’ini, ekonominin yüzde 80’inin 31 Mart’ta hep birlikte kazandık. Parti başaracağına inanıyordu. İçinizde sandık görevlileri vardır, bir göreyim ellerini, süper. Seçim akşamı saat 06.00’da yani sandıklar açılırken mesaj geldi hepinizin cebine değil mi? Ne geldi? Eskisi gibi mesaj gelmedi, eskiden şöyle atıyorduk maalesef. ‘Anadolu Ajansı'na ve TRT’nin yaptığı dezenformasyona inanmayın. Moral bozucu bu haberlerden etkilenmeyin. Görev yerinizi bırakmayın. Islak imzalı tutanağı ilçe binasına verene kadar görevinizi yapın.’ 31 Mart ruhu ne? 31 Mart ruhu şu: Aynı mesaj yine geldi. O saatten daha önce geldi. Ama şöyle geldi. ‘Birazdan Türkiye’nin dört bir yanından güzel haberler alacaksınız. Sevinip de sandığı bırakmayın. Son ıslak imzalı tutanağı ilçeye teslim edene kadar görevinizin başından ayrılmayın.’ Bu, değişimin ruhudur. Bu, kaybetmekten bıkmış, kazanmayı öğrenmiş Cumhuriyet Halk Partisi’nin ruhudur. Bu değişim partide gerçekleşti, eskisiyle yenisiyle omuz omuza başarıya koştuk. Aday belirlerken de seçim sırasında da sonrasında da hep şunu bildik. Biz o seçimi kazanırız. Onun bir önemi yok. Önemli olan gelecekte yapılacak ilk seçimi kazanmak. Şimdi adayımız Silivri’de olsa da arkadaşlarımız hapis olsa da İstanbul il binamıza da, binanın kendisine dava açılsa, kongresine dava açılsa, il başkanına dava açılsa da, beş bin polis saldırsa da her türlü kurumsal saldırı, yargı operasyonu olsa da siz hep beraber iktidara yürüyor musunuz? Hep birlikte iktidara yürüyor muyuz? Bundan sonra kazanmaya alıştık, hep kazanacak mıyız? Türkiye’ye kazandıracak mıyız? Buna inanıyor muyuz? Yürüyelim mi? Hadi yürüyelim arkadaşlar.”